Marmaraya Farklı Bir Bakış (NOT: Yazı şahsıma ait değildir. Yazının var olduğu pdf dosyasının içeriğinde yazar olarak "Soner Önal" ismi yer almaktadır.)

“Kentsel ulaşımda, talebin azaltılması, yolculukların otomobilden toplu ulaşıma

kaydırılması, bu amaçla toplu ulaşım sistemlerinin geliştirilmesi ve otomobil kullanımının
caydırılması, sorunların daha az ve esnek yatırımlarla çözülmesi gibi politikalar, gelişmiş
ülkelerde uzun zamandır tartışılmasına bile gerek kalmayan ilkeler haline gelmiştir. Ülkemizde
bu gerçeklerin uzmanlarca bilinmesine ve bilimsel toplantılarda tekrar tekrar dile
getirilmesine karşın, bu konuda yerel yöneticilerden sokaktaki adama kadar toplumun çok
büyük bir kesiminde yaygın bir bilinçsizlik göze çarpmaktadır. Bu bilinçsizlik, yerel
yönetimlerce sayıları çığ gibi büyüyen ve kentleri betonlaştıran altyapı yatırımlarının
yapılmasına ve bunların kamuoyunca hoşgörü ile karşılanmasına, hatta alkışlanmasına yol
açmaktadır. Bu olgu göstermektedir ki, ülkemizde ulaşımda temel sorun teknik ve parasal
yetersizlik değil, gerçeklerin ve çağdaş yaklaşımların topluma anlatılamaması ile ilgilidir…”
Prof. Dr. Cüneyt Elker(1)
“İncelenen çalışmalar, kentsel arazi kullanımının; kişi başına ortalama yolculuk
mesafeleri servis seviyesi, hava kalitesi ve enerji tüketimi gibi ulaştırma sistemi performans
faktörleri üzerine önemli etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Bu sonuçlara dayanarak, son
yıllarda artan özel otomobile bağımlı kentsel gelişmeler ve beraberinde getirdiği sorunların
altında yatan temel nedenlerden birinin, arazi kullanımı ve ulaşım sistemi arasındaki
koordinasyon eksikliği olduğu sonucuna varılmıştır…” İnş. Yük. Müh. Berna Alaylı-Prof. Dr.
Ayhan İnal(2)
“İstanbul, gerek sosyo-ekonomik ve demografik yapısı, gerekse ulaştırma sistemi
açılarından çok hızlı bir değişim süreci içindedir. Göç çekmesi nedeniyle çok hızlı nüfus artışı,
kontrol edilemeyen plan dışı, çarpık yapılaşma, motorlu araç sayısındaki çok hızlı artış ve
ulaştırma altyapısındaki, genellikle karayolu ağırlıklı gelişmeler, son yıllarda kentlilerin
ulaşım hareketlerinde de değişmelere yol açmıştır. Arazi kullanım planları ile ulaştırma
arasındaki ilişkileri iyi anlayarak, kentin gelecekteki arazi kullanım yapısını doğru planlamak
ve gelecekteki ulaşım taleplerini yönlendirmek mümkündür…” Prof. Dr. Haluk Gerçek-Serap
Şengül(İMP)(3)
“Toplumdaki eksik ve yetersiz bilgiden kaynaklanan, gerçeklerden uzak “kanılar”,
hatalı “kamu istekleri”nin oluşmasına neden olmaktadır. Daima “kamu isteğine” cevap verme
kaygısı içinde olan “politik irade” de bu hatalı kamu taleplerine cevap verme yönünde
vizyondan ve stratejiden uzak, kısıtlı işleve sahip, ağırlıklı olarak gösterişe yönelik “prestij
projeleri”ne yönelmektedir…” Dr. İsmail Hakkı Acar(4)
BOĞAZ GEÇİŞİ OLAN MARMARAY PROJESİ FİKRİNİN ÇIKIŞ NOKTASI,
İSTANBUL YOLCULUK HAREKETLERİNİN ANALİZİ
ve PROJENİN İSTANBUL TRAFİĞİNE OLASI ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Eski sömürgecilik anlayışından yeni sömürgecilik anlayışına demiryolu tarihi
Ülkemiz demiryolları, kentlerin gelişiminde ve ekonomisinin yönlendirilmesinde
önemli bir işleve sahiptir. Osmanlı döneminden bugüne gelene kadar demiryolu yapımı ve
demiryollarının geliştirilmesi konuları gerek padişahlığın, gerekse de cumhuriyet
hükümetlerinin konusu olmuştur.
Kimi zaman bu konu siyasi bir malzeme olarak kullanılmış, kimi zaman işlevine uygun
olarak ele alınmış, kimi zamansa da yerli yada yabancı tekellerin kar malzemesi olmuştur.
“Bilinen konum ve konuşlanması ile Osmanlı Reform hareketleri; birinci ve ikinci
Tanzimat, sonra birinci ve ikinci meşrutiyet çözümsüz arayışlar olarak kaldılar. Dahası,
kalmaya yargılı idiler. Bu süreçte demiryolu, ta başından, imparatorluğun
sömürgeleştirilmesine temel bir araç olageldi.” der yazar Ümit Sarıaslan, “Cumhuriyet
treninden tanzimat trenine(5)” adlı kitabında ve İngiltere, Fransa, Çarlık Rusya ile


Page 2

Almanya’nın arasında gidip gelen “imtiyaz demiryolculuğu” sürecinin Osmanlı’nın sonunu

getiren ana faktör olduğuna vurgular.
Sömürgeleştirme sürecinde, demiryolu hatlarının yapımından güzergahlarına kadar, her
şeyin bu emperyalist güçlerin ticari çıkarlarına göre belirlenmesi konusunda, Mete Orer ise,
“Türkiye Ulaştırmasının Bölgesel Durumu(6)” adlı bildirisinde şöyle der: “Demiryolları:
Ülkemizdeki demiryolu ağı İmparatorluk zamanında oluşturulmaya başlanmıştır. Ancak bu tür
yatırımlar ülke çıkarları için değil, finansmanı sağlayanların çıkarına göre tasarlandığından
halen istenen düzeyde hizmet sunamamaktadır. Halen aynı güzergahta “hızlı tren”
işletilmesinde ısrar edilen Ankara-İstanbul hattı; İstanbul-Bağdat hattından Eskişehir
Kariyesinde ayrılıp Ankara Kariyesine bağlanan bir şube hattıdır. Birinci bölüm meşhur
“garanti kilometrelik” ile, ikinci bölümü ise Çarlık Rusya’sının baskısı ile çok düşük hızlar için
tasarlanan bu hatta, teknik nedenlerle köklü değişiklikler yapılmaksızın hızı artırmak olası
değildir. Köklü değişiklikler yapılırsa daha uzun bir geçkide ısrar etmenin anlamı
bulunmamaktadır. Cumhuriyet devrinde yapılanlar ise her şeyden önce borca girilmeden
yapılmak istendiğinden “yapımı minimum maliyetli” olarak gerçekleştirilmiş, işletme dikkate
alınmamıştır. Geçkiler uzun, hızlar düşük ve dingil yükleri sınırlıdır. Halbuki, “yapım+işletme
maliyeti minimum” hatlar seçilmeliydi. Bu yanlışa halen devam edilmektedir. Bu nedenle
demiryollarının geleceğinin de iyi olacağı söylenemez.”
Sonuçta, Osmanlı Dönemi, peşinden Cumhuriyet Dönemi derken Amerikan
sermayesinin ülkeyi kendine bağlama ve yeni sömürge haline getirme çabaları yine “ulaştırma
politikaları” üzerinden beslenmiş, önce 1.Hilts Raporu ve akabinde Marshall yardımı
sonrasında, bugün; gelişimi durdurulan bir demiryolu ağı ile ülke ulaşımında ve ulaşım
kaosunda söz sahibi olmuş karayolu ve ülkenin on yıllardır ödediği dış borçlar elimize dert
olarak kalmıştır.
1800’lü yıllardan günümüze gelene kadar, “ülke çıkarı ve insan temelli” olmaktan uzak
yürütülen olarak yürütülen ulaştırma politikaları, bugün de aynen devam etmektedir. Değişen
sadece ticari kaygıların tezahür etme şeklidir. Bu ticari kaygılara konu olan ve siyasi iradenin
“özel olarak üstüne titrediği” günümüz konulardan birisi de, Marmaray Projesidir.
Marmaray Projesi, gösterişe yönelik olan “prestij” ve “rant” projesidir
Dr. İsmail Hakkı Acar’ın vurgu yaptığı üzere, siyasi irade; toplumdaki eksik ve yetersiz
bilgiden kaynaklanan, gerçeklerden uzak kanıları kullanarak, “ağırlığını prestij projelerine
vermektedir.(7)”
Prof. Dr. Cüneyt Elker ise, bu durumu; “Bu bilinçsizlik, yerel yönetimlerce sayıları çığ
gibi büyüyen ve kentleri betonlaştıran altyapı yatırımlarının yapılmasına ve bunların
kamuoyunca hoşgörü ile karşılanmasına, hatta alkışlanmasına yol açmaktadır.” şeklinde
yorumlamaktadır(8).
Siyasi erk, prestij projelerine ağırlık verirken, ardılındaki “rant” mantığını, halkın,
ulaşım konusundaki bilinçsizliğini ve toplu ulaşım konusundaki hassasiyetini kullanarak
saklamakta, hatta yaptığı şova dönük çalışmalarla kamuoyundan hoşgörü toplamakta, yer yer
alkış almaktadır.
Ülkenin ve kentlerin gelişimi ile ekonomik dengelerde, yüzyılı aşkın süredir önemli
odak noktası olmuş olan demiryollarıyla ilgili olarak, son yıllarda yürütülen vizyon projeleri
de, bu mantığın dışında değildir. Ve Marmaray Projesi de, bu açıdan bakıldığında hem
İstanbul, hem de ülke açısından çok önemli bir yere oturmaktadır.
Marmaray Projesi nasıl ortaya çıktı?
Marmaray Projesi ismiyle yeni olmakla birlikte, boğaz geçişi üzerinden yürütülen genel
mantık açısından Osmanlı dönemlerine kadar uzanmaktadır. Bu konuda BTS İstanbul 1 Nolu
Şube yöneticisi Tugay KARTAL “Küreselleşen İstanbul ve Haydarpaşa-2005(9)” isimli Panel-
Forum’da sunduğu, “Demiryolu Ulaşımı ve Haydarpaşa” adlı bildirisinde şu bilgilere yer


Page 3

vermektedir: “İki yakadaki demiryolunu birbirine bağlamak için yapılan projeler 1900’lü

yıllardan sonra ardı ardına sıralanır.
-1900 yılında Boğaz Demiryolu Şirketi boğaza demiryolu köprüsü yapma projesini II.
Abdulhamit’ e sunar ancak bu proje uygulanamaz.
-Aynı yıllarda Arnoden mevcut demiryolu güzergâhının dışında kuzeyden kenti
çevreleyerek yeni bir demiryolu ile Rumelihisarı-Kandilli’de bir demiryolu köprüsü ile
birleştirilmesini teklif eder.
-Bu arada başlayan I. Dünya savaşı sırasında Almanlar Ortadoğu’ya egemenlik kurma
hedefleri çerçevesinde Boğaz geçişini tekrar gündeme getirip, Salacak’ta köprü için sondaj
çalışmalarına başlarlar. Ancak bu girişim de sonuca ulaşmaz.
-1930 yıllarında İstanbul’un geleceği, şehir plancıları tarafından masaya konur.
Hazırlanan üç plan taslağında Ergötz’ ün yaklaşımı “demiryolu ferisi vardır köprüye gerek
yoktur” şeklindedir.
-Plancı Vagner ise, 1937 yılında “Başkent Ankara’ya taşınmıştır. İstanbul hızlı
büyümeyecektir. Köprüye de hiçbir zaman ihtiyaç olmayacaktır” der.
-Plancı Prost ise, 1938 yılında “bir demiryolu köprüsü yapılacaksa, bu köprünün
karayolunu da bağlamasında yarar var” der.
-1950 yılında Metin PUSAT, boğazda tüp geçit yapılmasını önerir. Belediye ve İTÜ
yetkililerinden oluşan bir heyet öneriyi aylarca inceler ve yapılmaya değer bulmaz. Heyet,
konunun ehli yabancı mühendisler tarafından incelenmesine karar verir.
-1955 ve 1967 yılları arasında İstanbul boğazına birçok karayolu köprüsü önerisi gelir.
Bu öneriler arasında teleferik bile bulunmaktadır.
Bu tartışmalar sürerken ve projeler yarışırken,
-1967 yılında Karayolları Genel Müdürlüğü kendi verilerini kullanarak önceki raporları
güncelleştirir ve “İstanbul çevre yolu ve boğaz köprüsü etüdü”nü yayımlar.
-1970 yılında Alman Hochtief ile İngiliz Claeavland firmalar grubu ile yapılan
sözleşme ile Boğaziçi Köprüsünün yapımına başlanır. 29 Ekim 1973 de köprü hizmete açılır.
Köprüler tuzağı başlamıştır artık.
-1977 yılında ikinci köprünün fizibilite etüdü hazırlanır. 1980’li yılların başında 2.
köprü olan Fatih Sultan Mehmet köprüsü açılır.
-1977–1978 yıllarında TER (Trans Europen Railway) projesi ve Avrupa’da hızla
yaygınlaşan yüksek hızlı demiryolu şebekelerini dikkate alan TCDD’nin, herhangi bir ön
hazırlığı olmamakla birlikte, 1978 yılında yapılan bir toplantıya etüt çalışması sunmuştur.
-Demiryolu hatlarının Boğaz altından bir tüp geçitle birleştirilmesi konusunda
1984-1987 yılları arasında Bayındırlık Bakanlığının yaptırdığı “Boğaziçi demiryolu tüneli
fizibilite etüdü, Haydarpaşa-Gebze ve Sirkeci Halkalı Demiryolu 4’leme ve Geliştirme Projesi”
için 7 Haziran 1995 tarihinde İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesinin düzenlediği 3.
Ulaştırma Kongresinde Ulaşım Plancısı Erhan ÖNCÜ; “tüm tarihsel gelişim içinde
gerçekleştirilmiş en kapsamlı ve ayrıntılı çaba olarak hala gereken ilgiyi beklemektedir.
Ağırlıklı olarak kent içi taşımalara hizmet edecek, ancak anahtar demiryolu taşımalarına da
olanak sağlayacak bu proje batırılmış tüp yöntemiyle inşa edilecek ve metro ile bütünleşen bir
yüksek kapasiteli toplu taşım omurgası yaratan tek öneridir.”demektedir. Erhan ÖNCÜ’ nün
ilgi bekliyor dediği proje, TCDD 1.Bölge Müdürlüğü Kütüphanesinde 652,2.BOĞ kayıt nosu
ile tozlu raflarda yerini almıştır.
-Halen yapımı süren marmaray projesinin ilk sinyali ise 7 Haziran 1995 tarihinde İnşaat
Mühendisleri Odası İstanbul Şubesinin düzenlediği 3. Ulaştırma Kongresine DLH Genel
Müdürlüğünden katılan Zafer ÖZERKAN tarafından verilmiştir. Z.ÖZERKAN “mevcut
banliyö hatlarını üç hatta çıkarıyoruz, orta hattı anahat trenlerine bırakıyoruz, yan hatları
metroya, demiryolu boğaz tüp geçişi ile Yenikapı ve Üsküdar birbirine bağlanacak batırma tüp
1,8 km olacak ayrıca ilk defa Genelkurmay Başkanlığı ile birlikte bu projenin etütleri
yapılmıştır.”demiştir.”


Page 4

Bu verilerden de açıkça görüldüğü üzere, değişik hükümetlerin gündemine taşınan ama

yüzyılı aşan bir süredir somuta dönüştürülemeyen bu hayalin, “prestije ve ranta yönelik” olarak
somutlanması, en son olarak Marmaray Projesi ile söz konusu olabilmiştir.
En son olarak gündeme getirilen ve inşaatına başlanan Marmaray Projesi ile ilgili
olarak, tartışma konusu edilmesi gereken en önemli konu, bu hayalin ilk dile getirildiği zaman
ile bugün arasındaki kentleşme ve arazi kullanım koşulların kıyaslanması olmalıdır. Bu
kıyaslama yapıldığı taktirde, Marmaray Projesinin bir amaç mı, yoksa bir araç mı olduğu
sorusunun cevabı bulunabilecektir…
İstanbul’un kentleşme sürecinin kısa analizi
19. yüzyılda, surların dışında gelişimi çok kısıtlı olan İstanbul’da, planlama
çalışmalarına ilk olarak bu yüzyılda rastlanmaktadır. Kentin sınırlı gelişimi bu planlama
çalışmalarına da alt yapı oluşturacak şekilde, ulaşım alanında yapılan yenilikler ile ivme
kazanmıştır. Bunda demiryolu, gar ve liman yapımı ile kentin batı yakasında Şişli’ye kadar
uzanan tramvayın işletmeye sokulması etkili olmuştur. Ulaşım alanında yapılan bu yenilikler,
kentin özellikle güney sahil koridoru üzerinde genişlemesine neden olmuş ve göçlerin
başlamasının doğal bir sonucu olarak da nüfusu sürekli artmıştır.
Dışa bağımlı politikaların bir ürünü olarak, yurt dışından getirilen bazı mimarlara
yaptırılan ve İstanbul’un sosyo-ekonomik, kültürel olgularına dayanmadan yapılan planların
uygulanmasının bir sonucu olarak İstanbul, göç için çekim merkezi olmuş ve bu durum da, kent
içinde plan dışı yerleşimler oluşmasına yol açmıştır. Bu yanlış planlama sürecinde;
Zeytinburnu, Eyüp, Halkalı, Maltepe, Kağıthane gibi gecekondu semtleri oluşmuştur. Marshall
planının uygulamaya sokulmasıyla, karayoluna yapılan yatırım ve arazi kullanım kararlarının
değişmesi sonrasında, yürürlüğe giren Beyoğlu Nazım Planı(1954) ile sanayileşme süreci ilk
defa plana bağlanırken, Haliç, Levent ve Abide-i Hürriyet ile Kağıthane sanayileşme alanları
olarak belirlenmiştir. 1955 yılında yapılan eklemelerle de, Topkapı, Haznedar, İstinye, Beykoz
bu alanlara dahil edilmiştir.
1965 yılında İstinye ve Haliç kıyıları sanayi alanı olmaktan çıkartılırken, doğuda
Yakacık-Tuzla- Gebze aksına, Kartal-Maltepe sanayi alanları eklenmiş, batıda da Sefaköy,
Halkalı ve Firuzköy ile Eyüp, Rami, Gazi Osmanpaşa, Küçükköy ve Alibeyköy üzerinde
sanayi tesisleri tesis edilmiştir(10). Böylelikle kentin kuzeye doğru kaydırılması süreci
başlamıştır. Bu sürecin bir sonucu olarak, İstanbul; batıda Halkalı, kuzeyde Levent ve doğuda
Tuzla’ya kadar uzanan doğu-batı koridoru üzerinde genişlemiştir.
1973 yılında ilk boğaz köprüsünün yapılması ve faaliyete geçmesi ile E-5 karayolunun
yapımı sonucu İstanbul; doğuda Gebze’ye, batıda Silivri’ye kadar genişleyen çok uzun bir
koridora yayılmış, sonuçta kent sahilden daha da uzaklaşarak kuzeye ve yeşil alanlar ile su
havzalarının içine doğru kaymıştır. Kentin planlamasında yapılan yanlış arazi kullanım
sürecinin bir sonucu olarak, kentin gelişim sürecine kaynaklık eden güney sahil şeridi, daha
çok yazlık, otel vb. gibi çeşitli dinlenme tesisi ve meskenlerle, bir sonuç olması itibariyle de
belirli bir kesime hitap eder hale gelmiştir. Karayoluna dayalı yanlış ulaşım politikaları
yüzünden, süreç dahilinde her iki yakada da yapılan sahil yolları ise, güneyde kalan bu alanları
da yaşanılmaz hale getirmiştir.
Kentin doğu-batı koridoru üzerinde kuzeye doğru kayma sürecini hızlandıran son etken
de, TEM otoyolu ile ikinci boğaz köprüsünün yapımı olmuştur. TEM ve ikinci boğaz
köprüsünün yapılması ile kent daha da kuzeye kaymış, birçok yeşil alan ve belirli su havzaları
bu süreç dahilinde yok olurken, kalanlar da tehdit altına girmiştir. TEM otoyolu ile bağlantı
yollarının yapımından günümüze gelene kadar, kentin kuzeye kayma süreci devam etmiştir.
18.yüzyıldaki “boğazı denizin altından geçme” fikrinin dayanağının, “kentin güneyde
gelişim göstermesi” olarak yorumlanması gerekir! Truman Doktrini ve Marshall Planı
doğrultusunda yürütülen karayolu endeksli ulaşım politikalarına kadar, kent güneyde gelişim
gösterirken, karayolu ağının örülmesi sonucunda kent, hızla kuzeye kaymıştır. Marshall
Yardımının getirdiği süreç için; “Böylece bu iki unsurla, yani kuzeydeki “ezeli


Page 5

düşman”a(Sovyet Rusya’ya) karşı fedailik; ve sanayisini yeni baştan kuran Avrupa’ya tahıl

ambarlığı göreviyle, Türkiye, Osmanlı İmparatorluğun XIX. yy.daki geleneğine yeniden
bağlanacaktı.(Yerasimos) İşte bu çerçevede, gerek, Truman Doktrini ve gerekse Marshall Planı,
Türkiye’de karayollarının geliştirilmesine özel bir yer ve önem vereceklerdir…
Cumhuriyet kurucularının Osmanlının “imtiyaz demiryolculuğu”ndan kalan demiryolu
hatlarını devletleştirirken, İngiltere’nin, Anadolu Demiryolu Genel Müdürü Huguenin ağzından
“Siz bu işi beceremez, elinize yüzünüze bulaştırırsınız” dediği gibi, Amerikalı uzmanlar da,
çoğu kullanılmış bu makineleri “doğru düzgün kullanamadığımızı” söyleyecek, yeni makine
vermeyi geciktirerek yada işi yokuşa sürerek bizi eğitmek(eğmek) isteyecektir. Dahası ABD
yönetimi, Truman doktrini, Marshall Planı doğrultusunda bizi borçlandırarak verdiği
makineleri, aynı “askeri yardım”da olduğu gibi, kendisinin uygun göreceği “öncelikli” yolların
yapımında kullanmamızı da isteyecektir…” cümlelerine yer verir Ümit Sarısözen “Cumhuriyet
Treninden Tanzimat Trenine(11)” adlı kitabında…
İstanbul’da kent yaşamında meydana gelen bu değişim ile ilgili olarak Prof. Dr. Haluk
Gerçek ile İMP görevlisi Serap Şengül, “İstanbul, gerek sosyo-ekonomik ve demografik yapısı,
gerekse ulaştırma sistemi açılarından çok hızlı bir değişim süreci içindedir. Göç çekmesi
nedeniyle çok hızlı nüfus artışı, kontrol edilemeyen plan dışı, çarpık yapılaşma, motorlu araç
sayısındaki çok hızlı artış ve ulaştırma altyapısındaki, genellikle karayolu ağırlıklı gelişmeler,
son yıllarda kentlilerin ulaşım hareketlerinde de değişmelere yol açmıştır…” der “İstanbul’da
Yolculuk Hareketlerindeki Son On Yıldaki Değişimlerin Arazi Kullanımı-Ulaştırma İlişkisi
Çerçevesinde Değerlendirilmesi” adlı bildirilerinde(12)!
Bu değişimden yola çıkarak, bir zamanlar güneyde olan kent için düşünülen, “deniz
altından kenti(kıtaları) birbirine bağlama” fikrinin, yolcu potansiyeli açısından bir karşılık
yarattığını söylemek mümkündür.
Ancak, bugün bilim insanları ve yerel yönetimler ile merkezi idarenin de vurgu yaptığı
üzere, kent kuzeye kaymış durumdadır. Ve bu kayma süreci hala devam etmektedir. Her ne
kadar yerel yönetimce ortaya atılan 1:100.000 plan(her ne kadar bu plan mahkemece iptal
edilmiş olsa da), bu süreci durdurmak istermiş gibi gösterilmek istense de, odaların ve
akademisyenlerin açıkça vurguladığı üzere, bu söylem iddia olmaktan öteye gitmemekte, hatta
kuzeye kayışı planla koruma altına almaktadır. Zaten bu iddianın aslının olmadığı da planda
gizlenen 3.köprünün yapımı ve Karadeniz Otoyoluna bağlanması projesinden de ortaya
çıkmıştır. Bu konuda; Gökhan Günaydın’ın “İstanbul Çevre Düzeni Planı ve Çevreye Etkileri”
adlı bildirisinde(13) durum; “…İstanbul Çevre Düzeni Planı, bu bağlamda, kırdan koparılmış
ve yedek işgücü konumunda sermayenin hizmetine sunulmuş eski köylü ile yeni işbölümünün
İstanbul'da konumlandırabileceği üretim hattını buluşturma çabasının çok net görünümlerini
sergilemektedir. 17 milyon planlanmasına rağmen, 20 milyonu aşması öngörülen İstanbul
kentinde, tarım topraklarını eldeki tüm verilerin ve koruyucu mevzuatın hükümlerine aykırı bir
şekilde amacı dışında kullanıma açma, çeşitli boyutlarda paylaşılacak rant ekseninin bir
sonucudur...” olarak özetlenmektedir.
Sonuçta, yanlış ve karayolu endeksli rant politikalarıyla yapılan planlamaların kenti
kuzeye kaydırdığı İstanbul’da, güneyde kurulu olan TCDD banliyö hatlarını, boğaz geçişi ile
birbirine bağlayan Marmaray Projesinin, yolcu potansiyeli itibariyle bir karşılık yaratıp
yaratmadığı ciddi bir tartışma konusudur. Kuzeye kayan bir kentte, güneyde kurulu olan ve
“sadece tüp bağlantısı” yeni olacak olan Marmaray Projesinin; ağırlığı kuzeyde olan yolculuk
hareketinin ve talebinin yön değiştirmesini nasıl sağlayacağını yada sağlayıp
sağlayamayacağını anlamak için İstanbul’daki yolcu hareketlerini incelemekte fayda vardır…
İstanbul’daki Yolcu Hareketlerinin Analizi ve Marmaray Projesi ile
ilişkilendirilmesi
Bu konuyu ele alırken, 2007 yılında İnşaat Mühendisleri Odası(İMO) İstanbul Şubesi
tarafından düzenlenen 7.Ulaştırma Kongresinde, İTÜ Ulaştırma Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Haluk Gerçek ile İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi(İMP)


Page 6
görevlisi Serap Şengül’ün ortak sunduğu bildiri, yolcu hareketleri ile ilgili yapacağımız

değerlendirmede bize ışık tutacaktır. Bu bildiri, bildiride de tarif edildiği üzere; “…1996
yılında İTÜ tarafından “İstanbul Ulaşım Ana Planı” kapsamında yapılmış olan ev halkı
yolculuk anketleri ile 2006 yılında “İstanbul Ulaşım Ana Planı 1.Aşama Analitik Etüd ve
Model Kalibrasyon İşi” kapsamında BİMTAŞ İnşaat Müşavirlik A.Ş. tarafından yapılmış olan
ev halkı yolculuk anketleri verileri göz önüne alınarak, kentlilerin yolculuk hareketlerinin son
on yılda nasıl değiştiği, arazi kullanımı-ulaştırma ilişkisi çerçevesinde yapılan bir incelemeyi”
içermektedir(14).
Aslında İMP, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kolu olan BİMTAŞ’a bağlı bir
firmadır ve yasa dışı yetki kullanımı ile İstanbul Çevre Düzeni Planını hazırlayarak,
İstanbul’un geleceğine olumsuz getirilere sebep olmuştur ve olmaktadır. Albert Einstein’in
dediği gibi; “sorunu yaratan düşünce biçimini kullanarak o sorunu çözemeyiz” sözünden
hareketle, bu kuruluşun yaptığı birçok çalışmanın İstanbul aleyhine olması hususu yadsınamaz
bir gerçek olsa da, tahlilde savunucuların verilerini kullanmak, ön yargılı olmama ve objektiflik
ilkesine uygun düşecektir.
“İstanbul’da Yolculuk Hareketlerindeki Son On Yıldaki Değişimlerin Arazi Kullanımı-
Ulaştırma İlişkisi Çerçevesinde Değerlendirilmesi” başlıklı bildiride, Arazi kullanım verileri
aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, 9 sektörde incelenmiştir.
Sektörler İlçeler
1.Sektör
Adalar, Kartal, Pendik, Tuzla
2.Sektör
Kadıköy, Üsküdar
3.Sektör
Ümraniye, Sultanbeyli
4.Sektör
Beykoz
5.Sektör
Bakırköy, Eminönü, Fatih, Zeytinburnu
6.Sektör
Beşiktaş, Beyoğlu, Şişli
7.Sektör
Bağcılar, Bahçelievler, Bayrampaşa, Esenler, Güngören
8.Sektör
Eyüp, Gaziosmanpaşa, Kağıthane, Sarıyer
9.Sektör
Büyükçekmece, Avcılar, Küçükçekmece
Bildiriden bazı bölümler aşağıdaki gibidir(15):
“İstanbul İli mevcut arazi kullanımına bakıldığında, yerleşim alanlarının kentin
kuzeyindeki orman ve havza alanları üzerinde baskı oluşturduğu görülmektedir…”
“…1996-2006 yılları arasında, İstanbul geneli için ortalama nüfus artışı %19,4
olmuştur. İlçelerin nüfus artışlarına bakıldığından ise en hızlı artış, Büyükçekmece, Pendik,
Bağcılar, Esenler ve Ümraniye ilçelerinde gözlenmiştir. Eski yerleşim alanlarının kapasitesini
doldurması nedeniyle yeni yerleşim alanları oluşmuş ve bu bölgelerde büyük oranda plansız
hızlı bir yapılaşma gözlenmiştir. Eminönü, Bakırköy, Fatih, Kadıköy gibi eski yerleşim
alanlarında ise nufüs artmamış, hatta azalmıştır. Özellikle ticaret alanlarının baskısı sonucu
konut alanlarının azalması bu alanlarda nüfus azalmasının temel nedenleri arasındadır…”
“1996-2006 yılları arasında…istihdamda en büyük artış 9.sektörde olmuştur…
5.sektörde istihdam…%20 oranında azalmıştır… 3. ve 8.sektörlerde ise ortalamanın altında bir
gelişme gözlenmiştir. 2.sektör Anadolu Yakasının eski kent yerleşimleri olan Kadıköy ve
Üsküdar ilçelerini kapsamaktadır. Bu bölgelerde istihdamın doygunluk derecesine ulaşması
nedeniyle artış hızı düşük olmuştur…”
“…Sektörlerin öğrenci sayısındaki değişim incelendiğinde nüfus ve istihdam
değerleriyle benzer bir şekilde en hızlı artışın 9.sektörde olduğu görülmektedir…”
“…Sonuç olarak, son on yılda, 9, 1 ve 7.sektörlerde her arazi kullanım değeri için hızlı
bir değişimin yaşandığı görülmektedir…”
“… İstanbul’daki motorlu araç sayısı son on yılda hızla artmıştır. 1997-2006 yılları
arasında İstanbul’da kayıtlı otomobil sayısı % 80,7 artarken toplam motorlu araç sayısı %
106,4 artmıştır…”


Page 7

“…Yaya yolculukların toplam yolculuklar içindeki payları ise, 1987 yılında %39,6,

1996 yılında %35 ve 2006 yılında %49,3 olarak gerçekleşmiştir…”
“…1987 yılında 52,8 olan ve 1996 yılında Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve TEM’in
açılması ve işletmeye açılan hafif raylı sistem projeleri nedeniyle 40,7 dakikaya düşen ortalama
yolculuk süresi, 2006 yılında 48,1 dakikaya çıkmıştır…”
“…Motorlu araçlarda ortalama yolculuk uzunluğu 1996 yılında 15,3 km, 2006 yılında
ise 11,5 km olarak tahmin edilmiştir. Araçlı ortalama yolculuk uzunluğunun kısalmasına karşın
ortalama yolculuk süresinin artmasının ana nedeni, trafik tıkanıklığının son on yılda önemli
ölçüde artmış olmasıdır…”
“… Yolculuk üretimindeki artış hızlarını sektörel olarak incelediğimizde sırasıyla 9, 1
ve 8.sektörlerde artış hızlarının ortalama artışın üzerinde değerler gösterdiği görülmektedir…”
“… Sektörel istihdam ve nüfus değerlerinde yaşanan değişikler yolculuk dağılımlarına
da aynen yansımıştır. İstihdam oranlarının 9.sektörde % 266,1, 1.sektörde % 58 artmasına
karşı, 5.sektörde % 20 oranında azalması iş amaçlı yolculukların bu bölgelerdeki değişimini
etkilemiştir…”
“… Son on yılda, sabah doruk saatlerde, Avrupa yakasında tarihi yarımada(Fatih,
Eminönü), Bakırköy ve Zeytinburnu ilçelerine yapılan yolculukların oranları azalırken, kentin
batı ucundaki Küçükçekmece, Büyükçekmece ve Avcılar ilçelerine yapılan yolculuk oranları
artmıştır. Boğazı geçen yolculuklarda da önemli azalmalar olduğu
görülmektedir. 1.ve 3.sektörlerde yaşanan hızlı nüfus ve istihdam artışı bunun en önemli
nedenleri arasındadır. Ayrıca İstanbul’un doğu ve batısında açılan yeni istihdam alanları kendi
çevresinde konut alanları yaratmıştır. Asya yakasından Avrupa yakasına ev-iş yolculuklarının
toplam yolculuklar içindeki oranı son on yılda % 12’den %7’ye düşmüştür. Avrupa yakasından
Asya yakasına yapılan iş yolculukları oranı ise % 2’den %3’e çıkmıştır…”
“…Geçen on yıl içinde, sabah doruk saatte, Avrupa yakasının güneyine yapılan
yolculukların toplam Asya-Avrupa boğaz geçişleri oranı % 40’dan 31’e düşerken, kuzey
bölgesine yapılan yolculuklar %57’den % 66’ya çıkmıştır. Bu durum, Avrupa yakasında,
Haliç’in kuzeyindeki ilçelerde ve özellikle Zincirlikuyu-Maslak ekseninde hızla gelişen
yeni istihdam alanlarından kaynaklanmaktadır…”
“… Arazi kullanımını temsil eden nüfus, istihdam ve öğrenci sayılarındaki değişimlere
bakıldığında, son on yılda nüfus ve istihdam değerlerinde eski kent merkezlerinde artış
hızlarının azaldığı, merkezi alanlardan dışarı çıkıldıkça nüfus ve istihdam değerlerinin
ortalamanın üzerinde artışlar gösterdiği görülmektedir…”
“…Bütün göstergeler, arazi kullanımı ile ulaşım talepleri arasındaki doğrudan ilişkiyi
göstermektedir. Doğru arazi kullanım kararlarıyla ulaşım taleplerini yönlendirmek ve trafik
sorunlarını azaltmak mümkündür. 1987-1996 yılları arasında azalan yolculuk sürelerinin, 2006
yılında yeniden 1987 yılındaki değerlere yaklaşması, yeni kavşakların yapımının ve yaratılan
yeni yol kapasitelerinin ulaşım sorununun çözümü için yeterli olmayacağını göstermektedir. Bu
nedenle ulaşım taleplerini yüksek kapasiteli raylı sistem ve diğer toplu ulaşım hatları üzerine
yönlendirmek ulaşım sorununu çözmenin vazgeçilmez yolu olarak ortaya çıkmaktadır…”
İMP ortaya attığı bu verilerin açık sonucu şudur: “İstanbul nüfusuyla, yolculuk
hareketleri ile kuzeye kaydı ve kaymaya devam ediyor!”
İMP tarafından yapılan bu çalışma göstermiştir ki, İstanbul, kentin gelişimine kaynaklık
eden güney sahil kesiminden uzaklaşmış ve kuzeye kaymıştır. İMP’nin yaptığı bu araştırmayı
kısa başlıklar halinde yorumlamak gerekirse;
-Nüfus artışı kuzeyde devam etmektedir
En yoğun nüfus artışı, kentin güney yakasından uzak olan, Büyükçekmece,
Pendik(kuzey tarafı), Bağcılar, Esenler ve Ümraniye’de yaşanmaktadır. Kentin güneyinde
kalan Eminönü, Bakırköy, Fatih, Kadıköy gibi ilçelerde ise nüfus azalmıştır.


Page 8

-Kentin güneyinde istihdamda azalma söz konusu iken, kuzeyinde istihdam artışı

vardır
Asya yakasında, Kadıköy ve Üsküdar’da istihdamda doygunluk vardır. Avrupa
yakasında ise, Bakırköy, Eminönü, Fatih ve Zeytinburnu’nda istihdamda % 20 azalma söz
konusudur. Hal böyle olmasına rağmen istihdam; Büyükçekmece, Avcılar, Küçükçekmece’de
% 266, Adalar, Kartal, Maltepe, Pendik, Tuzla(ki bu bölgelerin E-5 ile TEM arasında kalan
sanayi bölgelerinde)’da %58 artmıştır.
-Kentin güneyine seyahatler her geçen gün azalmaktadır
Sabah doruk saatlerde Avrupa Yakasında; Fatih, Eminönü, Bakırköy, Zeytinburnu
ilçelerine yapılan yolculuk sayılarında oransal olarak düşüş vardır. Anadolu yakasında ise,
güneyde yer alan banliyö trenlerinin yolcu sayısındaki düşüş, güney kesime olan seyahatin
azaldığını göstermektedir. Zaten, gerek istihdam, gerek de nüfus sayısındaki azalma da, bu
düşüşü ispatlar niteliktedir.
-Boğaz geçişlerinde azalma vardır, mevcut geçişler sadece kuzey yönünde artış
göstermektedir
Boğaz geçişlerinde önemli azalma vardır. Boğaz geçişlerinden güneye(Avrupa yakası
için) geçiş oranları son on yıl içinde % 40’dan % 31’e düşerken, kuzeye olan geçişlerin oranı
%57’den %66’ya çıkmıştır.
-Ortalama yolculuk uzunluğu kısalmasına ve yolculuk süreleri artmasına rağmen,
motorlu taşıt sayısı ikiye katlanmıştır.
Son on yıl içinde yolculuk mesafesi 15,3 km’den 11,5 km’ye düşmesine, ters bir orantı
ile yolculuk süresi %20’lik bir artışla 48,1 dakikaya çıkmasına rağmen, motorlu taşıt sayısı son
on yıl içinde % 106 oranında artış göstermiştir. Bu durum da, karayolu açısından trafik
yoğunluğunun olduğu bölgelerde(ki bu bölgeler sahil şeridine göre kuzeyde kalmaktadır) toplu
ulaşımın eksikliğini gözler önüne sermektedir.
İMP’nin yaptığı bu araştırmanın sonucu, karayollarındaki mevcut yolculuk koridorları
ile güneyde kalan TCDD banliyö hatlarının mevcut durumu incelendiğinde de rahatlıkla
görülmektedir. Çünkü İstanbul’daki karayolları ve kullanım durumu ile TCDD banliyö
hatlarının durumu, yapılan bu araştırma gibi birçok araştırmada çıkan sonucun somut
göstergeleri olarak karşımızda durmaktadır.
Günümüzde İstanbul Trafiği ve Karayolu Ulaşımının Durumu
İstanbul’un geçmişten bugüne devam eden yatırımları açıkça göstermektedir ki, ulaşım
sektörü karayolu ağırlıklıdır. 700 km’yi aşkın bir karayolu ağına sahip olan İstanbul’da
karayolu trafiği, aynı zamanda uluslararası bağı da olan TEM ile E-5 yolları ve bu yolların
bağlantıları ile her iki boğaz köprüsü üzerine kuruludur.
Karayolu taşımacılığı açısından değerlendirildiğinde, karayolunun tüm yolculuklar
içindeki payının % 91 civarında olduğu görülmektedir. Bunu % 3 ile denizyolu, % 6 ile de
demiryolu(diğer raylı sistemlerle birlikte) takip etmektedir. İstanbul’un kentsel gelişimini
etkileyen ana faktörlerden birisi ulaşım ağının kurulması süreci olduğu için, kurulan ağ da
İstanbul’un kuzeyine doğru yöneldiğinden, doğal bir sonuç olarak kent de kuzeye doğru
kaymıştır(16).
Sanayi ve ticaret alanlarının dağılımına bakıldığında ise; bu bölgelerin de ana ulaşım
aksları üzerinde olduğu görülecektir. Bu bölgeler Avrupa yakasında kuzeyde TEM ve bağlantı
yolları üzerinde doğu-batı ekseninde dağılım gösterirken, E-5 üzerinde de Bakırköy’den
Şişli’ye kadar uzanan kuzey yönünde bir yay şeklindedir. Anadolu yakasında ise, sanayi ve
ticaret alanlarının daha çok Kadıköy’den Tuzla’ya kadar E-5 üzerinde kurulu olduğu, Dudullu-


Page 9

Ümraniye-Sultanbeyli gibi merkezlerin de TEM bağlantılı yollar üzerinde kurulu olduğu

görülmektedir(17).
Gerek İstanbul Büyükşehir Belediyesinin (İBB), gerekse de Karayolları Genel
Müdürlüğünün ortaya koyduğu veriler de çok iyi göstermektedir ki, İstanbul’un trafik
sıkışıklığı sorunu, E-5 ve TEM otoyolu ile bu yolların anaarter bağlantı yolları ile boğaz
köprüleri üzerinde yaşanmaktadır.
Bunu ulaşımda kullanılan araçlar üzerinden değerlendirdiğimizde de, trafik
sıkışıklığının nedenlerinin başında, özel araç sahipliği ve özel araç kullanımının artış
göstermesi ile İstanbul trafiğinin yöneten kurumlar ve İBB’nin yanlış uygulamalarının geldiği
görülmektedir.
Trafik sıkışıklığının temel nedenlerini anlayabilmek için kara ulaşımında kullanılan
araçların dağılımını incelemek gerekir. 2004 yılı verilerine göre, kara ulaşımında kullanılan
araçların trafik içindeki dağılımı şöyledir: % 69 otomobil, % 18 taksi, % 6 minibüs, % 1
dolmuş, % 3 servis, % 3 İETT.. Bu veriler üzerinden yapılacak bir değerlendirmede, otomobil
kullanımının toplam oranının % 87 olduğu(taksi ile birlikte) görülecektir(18). Sadece bu veri
bile trafik sıkışıklığında otomobil kullanımının ne derecede büyük bir etki yaptığını
göstermektedir. Kaldı ki, araştırmalara göre, günde ortalama 650 yeni aracın trafiğe katıldığı
İstanbul’da, otomobil kullanımı her geçen gün de artmaktadır. Kara ulaşımında kullanılan
araçların, taşıdığı yolcu sayıları açısından bakıldığında ise, taşıdığı yolcu kapasitesi itibariyle
otomobilin % 31 oranına gerilediği, İETT’nin % 26 oranına yükseldiği görülmektedir.
İETT’nin toplam hatlarının % 6’sı Boğaz Köprülerinden geçmektedir(19). Bu da 2005 yılı
verilerine göre 33 hat sayısına tekabül etmektedir. Köprülerden geçen araç sayısı 2001 yılında
yıllık 120 milyon iken, her yıl artış göstermek suretiyle 2007’de 140 milyonu aşmıştır. Bunun
günlük araç geçişi açısından karşılığı ise, ortalama 383.500 araca tekabül etmekte olup, bu
rakamın içinde İETT’nin günlük 3.168(33 x gün içinde ortalama 8 tur x tek hatta çalışan
ortalama 12 otobüs =3.168 “bu veri yaklaşık olarak 3.200 şeklinde kullanılacaktır”) civarında
aracının geçiş yapması gibi traji-komik bir sonuç ortaya çıkmaktadır.
Kara toplu taşıma araçlarının mevcuttaki hatları üzerinden değerlendirildiğinde;
Anadolu yakasında;
-Anadolu yakasındaki İETT hatlarının en büyük dağıtım merkezi Kadıköy olmakla
birlikte, güzergahlar kuzey ile E-5 üzerinden olmak suretiyle doğu-batı eksenlidir. İBB’nin
2005 yılı verilerine göre İETT hatlarının % 31’i (195 hat) Anadolu yakasında çalışmaktadır.
Minibüslerle yapılan taşımacılığın, Anadolu yakasındaki güzergahı da İETT hatlarıyla aynı
paraleldedir.
Avrupa Yakasında;
-Avrupa yakasındaki hatların en büyük dağıtım merkezi, Taksim-Mecidiyeköy
bölgesidir. Avrupa yakasındaki 315 İETT hattının güzergahı (2005 verilerine göre), daha çok
kuzeyden olmak üzere doğu-batı eksenli olup, aynı zamanda E-5 üzerinden güneybatıda
Bakırköy ve K.Çekmece’ye kadar gelebilmektedir.
-Avrupa yakasında çalışan minibüslerin güzergahı ise Bakırköy üzerinden kuzey doğu
yönüne bir yay çizmek suretiyle Esenler’e kadar uzanan bir hattır. Bu yayın dışında kalan
güzergahlar olmasına karşın, minibüslerin geneldeki yol güzergahı E-5 üzerindedir.
Boğaz geçişleri açısından;
İETT’nin 2005 yılı verilerine göre 33 hat boğaz geçişinde çalışmaktadır. Bu hatlardan
19’u 1.köprüyü kullanırken, 14’ü 2.köprüyü kullanmaktadır(20). Yine İETT’nin verileri
istatistiksel olarak değerlendirdiğinde, günde ortalama 100.131 kişi İETT araçlarıyla(Özel Halk
Otobüsleri de dahil)(eşit yolcu dağıtımı hesabı üzerinden) boğazdan geçiş yapmaktadır.


Page 10

Karayolları Genel Müdürlüğünün 2005 yılı verilerine göre her iki boğaz köprüsünden

günde toplam 374.437 araç geçiş yapmaktadır(21). Bu veriyi boğazdan geçen her aracın aynı
gün içinde geri döndüğü varsayımına uyarladığımızda ise, günde 187.218 aracın tek yönde
boğaz geçişi yaptığı sonucuna ulaşırız. Ve ortalama değerler de 33 İETT hattına ait otobüslerin
günde yaklaşık 1.600 tek yön(3.200/2=1.600) boğaz geçişi yaptığını gösterdiğinden, İETT ve
Özel Halk Otobüsleri(ÖHO) hariç köprüden tek yönde 186.918 araç geçiş yapmaktadır.
186.918 aracın bir kısmını kıtalar arası çalışan, dolmuşlar, şehirlerarası otobüsler ile kamyon
vb. araç oluşturmaktadır. Ancak bu araçların toplam sayısı 186.918 rakamı içinde ciddi bir
değer teşkil etmemektedir. Bu nedenle günde yaklaşık 170.000 otomobilin tek yönde olmak
suretiyle boğazdan geçiş yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu da tek yönde geçişin %93’ünü
otomobillerin (ticari taksiler de dahil) oluşturduğu sonucuna götürür bizi.
Araştırmalarda elde edilen bilgilere göre otomobil kullanımında araç başına düşen
yolcu sayısı 1,5-2,0 aralığında gözükmektedir(22). Bu noktadan hareketle, köprülerden tek
yönde 255.000-340.000 aralığındaki yolcunun 170.000 otomobil ile geçtiği gibi korkunç bir
rakam karşımıza çıkmaktadır. Halbuki İETT’nin verilerine göre 33 hattın gün içinde yaklaşık
1.600 olan tek yön geçişleriyle yaptığı yolcu taşıması 50.000 civarındadır.
İETT hatlarının kıtalar arası çalışanlarının güzergahları üzerinden yapılacak bir
değerlendirmede, Kartal bölgesinden Esenler’e kadar uzanan bir güzergah yapısı üzerinde,
anılan bu 50 bin yolcunun tek yönde gidiş yaptığı gerçeği ile karşılaşmaktayız. Yani bu durum
yapılan taşımacılığın doğu-batı ekseninde ve kentin kuzey kısmına yönelik olduğunu
göstermektedir.
Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı arasındaki banliyö taşımacılığında yolculuk
dağılımları ve yıllar içinde yaşanan yolcu kayıplarının irdelenmesi
Sirkeci-Halkalı banliyö hattı(23)
Sirkeci-Halkalı arasında 1960 Yılında, 1955 Yapımı Fransız Malı E8000 türü elektrikli
dizilerle yapılmaya başlanan banliyö taşımacılığında, 2006 yılı itibariyle çalışan karşılıklı 114
banliyö ile yapılan günlük yolcu taşıması 57.577 olup, yolcu potansiyeli açısından Sirkeci Gar,
Kumkapı, Yenikapı, Kocamustafapaşa, Zeytinburnu, Bakırköy, Küçükçekmece ve Kanarya
önemli bir potansiyele sahiptir. Toplam yolcu sayısının yönlere göre dağılımına bakıldığında
yaklaşık 32.000 yolcunun Sirkeci’den Halkalı’ya doğru gittiği (Sirkeci dahil), kalan 25.000
yolcunun ise Halkalı yönünden(Halkalı dahil) Sirkeci’ye doğru gittiği görülmektedir.
Bölgenin sosyolojik özelliklerine bakıldığında, Kumkapı-Yenikapı’da işyerlerinin,
Kocamustafapaşa’da hastanenin, Yedikule-Kazlıçeşme’de meskenlerin, Yenimahalle-Yeşilköy-
Menekşe-Küçükçekmece (aynı zamanda aktarma istasyonu “Avcılar yönüne”)-Soğuksu-
Kanarya- Halkalı’da meskenlerin, Zeytinburnu-Bakırköy-Yeşilköy’de ise, işyeri ve
meskenlerin ağırlıkta olduğu görülmektedir.
Yolcu sayısı dağılımında Sirkeci’den trene binen yolcu sayısı, günlük 9.861 olarak
gerçekleşmektedir. Bölgenin yolcu potansiyeli kendi içinde olup, Sirkeci’den trene binen
yolcuların, boğaz geçişinin çok zayıf olduğu rahatlıkla söylenebilir.
2006 yılı verilerine göre yolcu taşımacılığındaki durumu bu olan hattın, önceki yıllarda
taşıdığı yolcu sayısı (tablo:x) ile bir kıyaslama yapıldığında birçok yeni veri elde etmiş oluruz.
Tablo:x(24)
Yıllar
Sirkeci-
Halkalı
1990
118.300
1991
116.400
1992
120.100
1993
138.300
1994
116.500


Page 11

1995

92.300
1996
82.600
1997
93.600
1998
93.400
1999
77.500
2000
69.500
2006
57.577
Yukarıdaki veriler de göstermektedir ki, Sirkeci-Halkalı arasındaki banliyö
taşımacılığında gözle görülür bir azalış vardır. Milat sayılabilecek olan 1993 yılı ile 2006 yılı
arasındaki yolcu kaybı % 59’dur. Bu kayıpla ilgili İBB’nin 2001 yılında düzenlediği İstanbul
1.Kent İçi Ulaşım Şurasında ortaya atılan, “Can ve mal güvenliğinin azalması, denetim
zayıflığı, alternatif taşıma türlerine kaymalar, fiyat politikası, taşıma konforunun düşmesi” gibi
yorumların birçoğunun, detaylı bir inceleme yapıldığında gerçeği yansıtmadığı ortaya
çıkmaktadır. Ki bu yorumlar, aynı zamanda Haydarpaşa-Gebze arası banliyö taşımacılığındaki
yolcu azalışı ile ilgili de yapılmakta olup, bu bölge için de gerçeği yansıtmamaktadır.
Öncelikle, bu verilere yansımamakla birlikte, 1960’lı yıllara kadar gidildiğinde,
bölgedeki yolcu taşımacılığına ilk darbenin Menderes Hükümeti zamanında vurulduğu gerçeği
ile karşılaşırız.
1957-1959 yılları arasında yapılan Sirkeci-Florya sahil yolu, demiryoluna paralel ve
çok yakın mesafede olduğu için alternatif oluşturmuş, o dönemlerde buharlı trenlerle Yeşilköy
istasyonuna kadar yapılan banliyö taşımacılığında büyük bir yolcu kaybı yaşanmıştır.
1990’lı yıllara gelindiğinde ise, istasyonlar itibariyle;
-1990’lı yıllarda Kazlıçeşme’de bulunan deri atölyelerinin kapatılarak TUZLA’ya
taşınması Kazlıçeşme yolcusunu azaltmıştır.
-Özelleştirme programları sonucunda Zeytinburnu’nda istasyona 200-250 metre
mesafede bulunan Et ve Balık Kurumunun satılması, akabinde de kapatılması, Zeytinburnu
yolcusunu azaltmıştır.
-Yine özelleştirme programları çerçevesinde Yenimahalle’de istasyona 600-700 metre
mesafede bulunan SÜMERBANK’ın satılması ve kapatılması, Yenimahalle Yolcusunu
azaltmıştır.
-İlçe ve ikamet merkezinde bulunan Bakırköy(istasyona 50-100 metre mesafede) ve
Yeşilköy semt pazarlarının yerinin değiştirilerek, E-5 güzergahı üzerinde yer alan İNCİRLİ’ye
taşınması(1998-1999 yılları), bu istasyonların yolcularını azaltırken, bu azalış Bakırköy’deki
yolcu potansiyelinin % 71 azalması gibi rakama ulaşmıştır.
-Kumkapı’da bulunan ayakkabı, gümüş ve kuyumcu atölyelerinin peyderpey taşınması
ile Kumkapı’da kapatılan işyerlerinin İKİTELLİ, GÜNEŞLİ, MAHMUTBEY güzergahı
üzerinde toplanması(İSTOÇ gibi), Kumkapı ve bölgesinin yolcusunu azaltmıştır.
-1990’lı yıllarda FLORYA-MENEKŞE-YEŞİLKÖY plajlarının kapatılması, bu
bölgenin yolcu potansiyeline büyük darbe vurmuştur(Florya plajı açık olduğu dönemlerde
sabah ve akşam İstanbul-Florya-İstanbul arası çalışan banliyö seferleri düzenlenmekteydi).
-Aksaray-Havaalanı Metrosu ile Sirkeci-Zeytinburnu tramvayının banliyö bölgesine
yakın ve paralel olarak inşa edilmesi, banliyö yolcusunun bölge bazında azalmasına büyük
etken olmuştur.
Genel olarak;
-Kamu kuruluşlarının tasfiye ve özelleştirilmesi anlamını taşıyan “Yeniden Yapılanma
Programlarının” demiryollarında etkili bir şekilde uygulanmasının başlangıcı 1995 yılıdır. Ve
bu program demiryolu taşımacılığına büyük darbe vurmuş olup; yatırımların yapılmaması,
banliyö sistemlerinin belediye devredilmesinin hedeflenerek kaderine terk edilmesi,


Page 12

işyerlerinin, atölyelerin kapatılması(Yedikule Yol Atölyesi, Yedikule Lokomotif Atölyesi vb.)

ve yarı yarıya personel azaltılmasının bir sonucu olarak, istasyonlarda personel eksikliğinin hat
safhaya ulaşması banliyö trenlerini de etkilemiştir. Bu sürecin bir yansıması; bölgedeki yolcu
taşımasının, 1998 yılından itibaren hızlı bir düşüşe geçmesi olup, % 39’luk bir yolcu kaybı
yaşanmıştır. Yeniden yapılanmanın bir sonucu olarak personelin azaltılması, aynı zamanda
kaçak yolculuğun artmasına ve gelir kaybına da neden olmuştur.
-Tablo: x’deki veriler incelendiğinde 1990’lı yıllardan sonra en yüksek yolcu
taşımasının 138.200 rakamıyla 1993 yılında olduğu, ancak iki yıl içinde bu sayının 92.300’e
gerilediği görülmektedir. Bu gerilemenin en büyük nedeni, ülke genelinde patlak veren
ekonomik kriz ve bu kriz sonrası halkta meydana gelen hızlı yoksullaşmadır.
-TCDD’nin yönetim kademesinde üretilen yanlış politikalar da, yolcunun
demiryollarından kaçmasında önemli bir etken olmuştur. Bunun bölge açısından en büyük
örneği, 1996 yılı içinde yapılan yol yenileme çalışmasıdır. Bu çalışma zamanında yapılmayıp,
tam okullar açılınca başlatıldığı ve 1,5 yıl gibi çok uzun bir süre bitirilmediği için, 1996
yılında, 1995 yılında oranla 10.000 yolcu demiryollarından kaçmıştır. TCDD yönetiminin,
demiryolları taşımacılığını olumsuz etkileyen bu yanlış yönetim şekli, detaylara girildiğinde
çok büyük zararlar vermiş olup, bu yanlış yönetimin en büyük nedeni de, kurumda yaşan siyasi
kadrolaşma ve işin ehli olmayan kişilerin yönetim kademelerine getirilmesidir. Bu süreç
2002-2007 yılında ise, facia boyutlarına kadar ulaşmıştır. Ve kurum yönetimine İstanbul
Belediyesi kökenli karayolu taşımacılığından kişiler getirilmiştir.
Doğaldır ki bu yönetim şekli demiryollarının işleyişini ve kalitesini olumsuz etkilemiş,
birçok yolcu, trenle seyahati bu yüzden seçenek olarak görmekten vazgeçmiştir.
Yine yanlış ve demiryollarını tasfiye amaçlı yönetim politikaları nedeniyle, yolcu
taşımacılığında bilerek azaltılmaya gidilmiş, 2000’li yılların başında karşılıklı 144 olan banliyö
sefer sayısı 114’e düşürülmüştür. Daha önce Bakırköy varış ve kalkışlı olan banliyö trenleri de
seferden kaldırılmıştır.
-Demiryolları geçmiş yıllarda belediye araçlarına nazaran daha ucuz olmasına rağmen,
TCDD’nin UKOME’ ye girişi ile birlikte ücret politikasının Belediyeye bırakılması yüzünden
eskiye oranla pahalı hale getirilmiş ve bu ücret ayarlaması yolcu kaçmasına neden olmuştur.
Haydarpaşa-Gebze banliyö hattı(25)
Haydarpaşa-Gebze arasında 1980’li yıllarda, 1978 Yapımı Fransız Malı E14.000 tipi
elektrikli dizilerle yapılmaya başlanan banliyö taşımacılığında; 2006 yılı itibariyle çalışan
karşılıklı 116 banliyö ile yapılan günlük yolcu taşıması 52.592 olup, yolcu potansiyeli
açısından Haydarpaşa Gar, Söğütlüçeşme, Bostancı, Kartal, Pendik, Osmangazi ve Gebze
önemli bir potansiyele sahiptir.
Toplam yolcu sayısının yönlere göre dağılımına bakıldığında yaklaşık 27.000 yolcunun
Gebze’den Haydarpaşa’ya doğru gittiği (Gebze dahil), kalan 25.000 yolcunun ise Haydarpaşa
yönünden (Haydarpaşa dahil) Gebze’ye doğru gittiği görülmektedir.
Bu bölgenin yolcularının sosyolojik özellikleri incelendiğinde, daha çok işçi ağırlıklı
olduğu görülmektedir. Tuzla-Pendik arasındaki duraklar genel olarak tersaneler ve lojistik
sektörü ağırlıklıdır. Pendik-H.Paşa arasındaki yolculuk sebepleri ise daha çok küçük
işletmelerde çalışan işçiler ağırlıklı olup, meskenlerden kaynaklı olarak yapılan yolculuklar
oransal olarak daha azdır.
Sirkeci-Halkalı bölgesinde olduğu gibi, bu bölgedeki banliyö hatlarını kullanan
yolcuların alt gelir grubundan olması ve bu grubun da genel olarak meskenlerinin kuzey
koridorda yer alması nedeniyle, meskenler arası yolculuk diğer yolculuklar içinde çok az bir
yer teşkil etmektedir.
Yolcu sayısı dağılımında Haydarpaşa’dan trene binen yolcu sayısı, günlük 6.932 olarak
gerçekleşmektedir.(ki bu rakamın yaklaşık 2.500-3.000 civarı serbest geçiştir). Avrupa
yakasındaki banliyö hatları gibi bu bölgenin de yolcu potansiyeli kendi içinde olup, Avrupa-
Asya arasında bir geçişin çok zayıf olduğu rahatlıkla söylenebilir.


Page 13

2006 yılı verilerine göre yolcu taşımacılığındaki durumu bu olan hattın, önceki yıllarda

taşıdığı yolcu sayısı(tablo:y) ile bir kıyaslama yapıldığında birçok yeni veri elde etmiş oluruz.
Tablo:y(26)
Yıllar
Haydarpaşa-
Gebze
1990
105.000
1991
106.000
1992
101.000
1993
108.700
1994
82.900
1995
77.900
1996
80.900
1997
82.300
1998
78.900
1999
65.800
2000
54.600
2006
52.592
Yukarıdaki veriler de göstermektedir ki, H.Paşa-Gebze arasındaki banliyö
taşımacılığında gözle görülür bir azalış vardır. Sirkeci-Halkalı bölgesinde de olduğu gibi, milat
sayılabilecek olan 1993 yılı ile 2006 yılı arasındaki yolcu kaybı % 52’dir. Bu kayıpla ilgili
İBB’nin 2001 yılında düzenlediği İstanbul 1.Kent İçi Ulaşım Şurasında ortaya atılan, “Can ve
mal güvenliğinin azalması, denetim zayıflığı, alternatif taşıma türlerine kaymalar, fiyat
politikası, taşıma konforunun düşmesi” gibi yorumların birçoğunun, bu bölge için de detaylı bir
incelemesi yapıldığında gerçeği yansıtmadığı ortaya çıkmaktadır.
Öncelikle bu verilere bir kısmı yansımayan 1984 yılına gelindiğinde, bölgedeki yolcu
taşımacılığına ilk darbenin, tıpkı Sirkeci-Halkalı banliyö bölgesinde olduğu gibi, 1984-87
yıllarında hizmete açılan demiryoluna paralel ve yakın gittiği gibi, bireysel araç kullanımına
olanak verip, alternatif yaratan Kadıköy-Bostancı sahil yolu olduğu görülecektir.
1990’lı yıllara gelindiğinde ise;
İstasyonlar itibariyle;
-1990’lı yılların başında TOE’nin Satılması ve akabinde kapatılması Coşkunoğulları
yolcusunu yok etmiş ve bu durak bir süre sonra kapatılmıştır.
-1996-1997 yıllarında Çayırova’da bulunan Zirai donatım ile çiftliğin kapatılması
sonucunda bu durağın yolcusu yok denecek kadar azalmış, sadece birkaç trenin durduğu bir
durak haline gelmiştir.
-Yunus’ta bulunan Çimento ve Zift Fabrikalarının kapatılması sonrasında bu durağın
yolcusunda da ciddi bir azalma görülmüştür.
-1990’lı yılların başında, Atalar, Süreyyaplajı, İdealtepe, Küçükyalı ve Bostancıdaki
plajların kapatılması bu beş durağın yolcusunu büyük ölçüde azaltmıştır.
-Cevizli’de bulunan TEKEL Fabrikasının “özelleştirme politikaları” ile geriletilmesi ve
atıl hale getirilmesi yüzünden bu durağın yolcusu da büyük oranda azalmıştır.
-1993-1996 yılları arasında parça parça açılan Bostancı-Tuzla sahil yolu, bu bölge
arasında kalan yolcuyu da kaçırmıştır.
-1999 depreminden sonra, Askeri Tersanenin Pendik Tersanesine taşınması sonrasında,
işçi personelin gidiş gelişlerinin servisler aracılığıyla yapılması nedeniyle, karayoluna yeni bir
yük binerken, demiryolunda yolcu kaybı yaşanmıştır.
-Yanlış yönetim yatırımları nedeniyle 2000’li yıllarında başında otomatik kapıya
geçilmesi ve bu yapılırken kalitesiz bir sistemin seçilmesi nedeniyle yaşanan olaylar ve tehirler
nedeniyle yolcu kaçışları da yaşanmıştır.
-Yolcu kaçışlarının bir nedeni de, mevcut dizilerin orijinalinde olan “kumluk
sisteminin” BİLEREK çalıştırılmaması nedeniyle oluşan arızaları engellemek için, dizilerinin


Page 14
amperlerinin 1100 Amperden 800 Ampere indirilmesi nedeniyle hızlanma sürelerinin

düşürülmesi sonucunda 55 dakika olan bölge parkurunun uzun bir süreliğine 80 dakikaya kadar
çıkarılmasıdır. Seyir süresinin uzatılması da, yolcu kaybı açısından önemli bir nedendir.
Genel olarak; Sirkeci-Halkalı arasındaki yolcu kaybının genel nedenleriyle, bu
bölgenin nedenleri benzerlik göstermekte olup, burada tekrar edilmeyecektir. Bölgeler
itibariyle var olan bu gerçeklikler ışığında, sorunun temel nedenleri arasında “kaçak yolculuk,
can ve mal güvenliğinin azalması, fiyat politikası, taşıma konforunun düşmesi” sayılamaz.
Çünkü, mevcutta, tüm bölgede turnike sistemi uygulandığı gibi, 1990’ların sonunda kuruma
2000 güvenlik görevlisi alınmış, kapkaç olayları da geçmişe oranla nispeten azalmıştır. Fakat
yolcu sayısı artmamış, pey der pey düşmeye devam etmiştir. Bu konuda ortaya atılan, “konfor
düşüklüğü” iddiası da soyut ve gerçekçi olmaktan uzaktır. Çünkü, kullanımı belirli bir gelir
grubu tarafından gerçekleştirilen toplu taşıma araçları, bir tercihten ötedir ve zorunlu olarak
kullanılmaktadır. Aksi olsaydı bugün, ne otobüslerin, ne minibüslerin, ne de trenlerin hiç
kullanılmaması gerekirdi. Ayrıca konfor kavramı açısından bakıldığında, hiçbir toplu taşıma
aracının bireysel ulaşım aracı olan otomobille kıyaslanamayacağı çok net bir gerçekliktir.
Kuzeye kayan kent için yapılan Marmaray projesi, tersi bir yön tayini ile güney sahiline
yönelik olarak yapılmaktadır. Tüm veriler, kuzey kesimindeki trafik yoğunluğunu ve soruna
neşter atılacak bölgenin kuzeyde kaldığını göstermesine rağmen, inşaatı devam eden Marmaray
Projesi güneyde ve sahile çok yakın olduğu gibi, paralel giden TCDD banliyö hatları üzerinde
inşa edilmektedir. Marmaray projesini şartsız koşulsuz savunanların ortaya koyduğu bu veriler,
projenin güzergahının yanlış olduğu yönündeki tezimizi ispatlar niteliktedir.
Marmaray Projesi İstanbul trafiğine çözüm sağlamaktan çok uzaktır
İstanbul Trafiğinin çözümünün arazi kullanımı ile ulaştırma arasındaki ilişkinin doğru
belirlenmesinden geçtiği gerçeği, bilim dünyasının ortaklaştığı bir husustur. Konuyla ilgili
olarak; “Arazi kullanım planları ile ulaştırma arasındaki ilişkileri iyi anlayarak, kentin
gelecekteki arazi kullanım yapısını doğru planlamak ve gelecekteki ulaşım taleplerini
yönlendirmek mümkündür…” der Prof. Dr. Haluk Gerçek ve İMP görevlisi Serap Şengül
“İstanbul’da yolculuk hareketlerindeki son on yıldaki değişimlerin arazi kullanımı-Ulaştıma
ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmesi” adlı bildirilerinde (27)!
Ancak yazımızın başından beridir belirttiğimiz ana husus, kentteki arazi kullanımının
yanlış olduğu, ulaştırma ile ilişkilendirilmediği gerçeğine rağmen, prestije ve ranta dönük
projelerle İstanbul’un geleceğinin şekillendirilmesi sonucunda İstanbul Trafiğinin her geçen
gün daha da içinden çıkılmaz hale geldiğidir.
Konuyla ilgili olarak Prof Dr. Cüneyt Elker’in “…ülkemizde ulaşımda temel sorun
teknik ve parasal yetersizlik değil, gerçeklerin ve çağdaş yaklaşımların topluma anlatılamaması
ile ilgilidir…”görüşü ile Dr. İsmail Hakkı Acar’ın “Daima “kamu isteğine” cevap verme
kaygısı içinde olan “politik irade” de bu hatalı kamu taleplerine cevap verme yönünde
vizyondan ve stratejiden uzak, kısıtlı işleve sahip, ağırlıklı olarak gösterişe yönelik “prestij
projeleri”ne yönelmektedir…” görüşü, planlamada tercihin rant temelli olduğunu gözler önüne
serer niteliktedir.
Bu gerçeklikler dahilinde, Marmaray projesinin İstanbul trafiğine yön vereceğini
düşünmek mümkün değildir. Çünkü, arazi kullanımı planlaması ile geliştirilen ulaşım projeleri
birbiriyle uyuşmamaktadır. Bu konuda en büyük tezatı içeren proje de, Marmaray projesidir.
Tüm veriler, İstanbul trafiğinin kuzeyde yaşandığını, yolculuk hareketlerinin kuzey temelli
olduğunu göstermesine rağmen, güney sahilinde yapılan Marmaray Projesi amaçtan öte, bir
araçtır. Ve İstanbul trafiğine çözüm getirecek söylemi, “rant” hedefli amacı gizleme çabasının,
gösterişli ve bilimsel olmayan şekilde propaganda edilmesidir. Konuyu yolculuk süreleri
açısından şirin kılma çabası da, mevcut verilerle uyuşmamaktadır. Çünkü; Yolculuk süresi
teknik açıdan kısalmamakta, tersine uzamaktadır!


Page 15

Haritadan da görüleceği üzere, Marmaray projesinin toplam parkur süresi 105 dakika

olarak gösterilmektedir. Bu 105 dakikanın belirli parkurlararasındaki dağılımı irdelendiğinde,
Söğütlüçeşme-Gebze arasının 60 dk(DLH’nın başka verilerinde bu süre 61 dk. Olarak
gösterilmektedir), Kazlıçeşme- Halkalı arasının 27 dk. Olduğu görülmektedir.(Bu seyir
sürelerinin hesabında boğaz geçişi dikkate alınmayacaktır, çünkü mevcutta başka bir raylı
boğaz geçişi yoktur.(28) Oysaki mevcut güzergahın verileri çok farklıdır. Aşağıdaki
kıyaslamalı tabloda, bu farklılık açık bir şekilde görülmektedir(29).
Parkurlar
TCDD(mevcut)
Marmaray Projesi
S.çeşme-Gebze(banliyö)
55(H.Paşa varış)
60
S.çeşme-Gebze(Bölgesel tren)
35-37(H.Paşa varış)
60
S.çeşme-Gebze(şehirlerarası trenler)
30-32(H.Paşa varış)
60
Kazlıçeşme-Halkalı(banliyö)
29,7
27(bir durak eksiltilerek-
bir durağın ortalama
kaybı 2-3 dk)
Kazlıçeşme-Halkalı(bölgesel ve anahat)
21-22
27
Bu konuda, şu an TCDD’de gerçekleşen yolculuk süresi baz alınarak bile, Marmaray
Projesiyle getirilecek olan seyir süresinin daha kısa olduğu iddia edilemez. Ayrıca işletmecilik
hatası ve bilinçli olarak bakım yapılmaması yüzünden, şuan uygulamadaki parkur sürelerinin
daha fazla gözüktüğü unutulmamalıdır.
Yukarıdaki tabloda açıklanan “TCDD’nin mevcut ile ilgili maksimum verilerinin”
fiiliyatta olmamasının iki temel nedeni vardır:
1-Sirkeci-Halkalı arasında kullanılan E8000 tipi diziler, 52 yaşındaki dizilerdir ve
ekonomik ömrünü doldurdukları için normal şartlarda ıskat edilmesi, yerine yeni dizilerin imal
edilmesi/alınması gerekirken bu yapılmamaktadır. Bu durum Haydarpaşa-Gebze arasında
çalışan E14.000 tipi diziler için de geçerli olup, bu diziler de 1978 imalidir. Sirkeci-Halkalı
banliyö hattının, Haydarpaşa-Gebze banliyö hattına oranla çok kısa olmasına rağmen, seyir
süresinin yakın olmasının bir nedeni de, E8000 tipi dizilerin AC akımla çalıştığı için geç
hızlanabilmesidir.
2-Haydarpaşa-Gebze arasında çalışan E14000 tipi dizilerde kumlama(patinaj önleyici)
sistemi mevcuttur. Ancak, bu dizilerin bölgeyi 55 dk.’lık sürede tamamladığı dönemlerde
TCDD, kumlama sisteminin çalışması için hiçbir şey yapmadığından, yağmurlu havalarda
dizilerin kalkışı sırasında meydana gelen patinaj nedeniyle çektiği demeraj akımı 1100 Ampere
ulaşınca, aşırı yüklenmeden dolayı motorlarda yanma meydana gelmiştir. Bunun üzerine
TCDD, kumlama sisteminin çalışması için önlem almak yerine, bu akımı 800 Ampere


Page 16

düşürmüş ve böylece hızlanma süresinin uzaması nedeniyle seyir süreleri artmıştır. Son

dönemlerde ise, “tehirlerin” eleştiri noktası olmaması için de, seyir süreleri bilerek uzatılmış,
Gebze-H.Paşa arası parkur süresi önce 80 dk.’ya çıkartılmış, sonra da 65 dk’ya
indirilmiştir(Bunun Gebze-Söğütlüçeşme arasındaki karşılığı da 60 dakikadır). Ancak kumluk
sistemi çalıştırılıp, demeraj akımı eski seviyesine getirildiği takdirde, Haydarpaşa-Gebze arası
parkur süresi yeniden 55 dakika olacaktır, hem de mevcuttaki banliyö dizileriyle!
Bu iki nedenin olmadığı ve TCDD’nin, bu dizilerin sürekli olarak artan bakım
masraflarını karşılamak yerine, yeni diziler satın aldığı yada bağlı ortaklığı olan TÜVASAŞ ve
TÜLOMSAŞ’a imal ettirdiği durumda, tabloda gösterilen maksimum seyir süreleri daha da
düşecektir. Hal böyle olunca da, net bir ifade ile Marmaray Projesinin mevcut TCDD
sisteminden çok daha yavaş olduğu söylenebilir.
DLH Genel Müdürlüğünün, proje tanıtımı için internet ortamında yayınladığı bilgilerde,
mevcut hat üzerinden yolculuk süresi 185 dakika gibi, astronomik bir rakamda gösterilmiş
olup, bu bilgi tamamen yanıltıcıdır. Çünkü, bu veriler arasında “Sirkeci’den Haydarpaşa’ya
FERİBOT ile geçiş” gibi ilgisiz bir süre dahil edilme hatası yada kastı vardır. Feribot
taşımacılığı, yük taşımacılığı için yapılmakta olup, Haydarpaşa’dan Sirkeci’ye, Sirkeci’den
Haydarpaşa’ya sadece yük vagonlarını taşımak için kullanan TCDD’ye ait feribot vardır.
DLH’nın ne amaçla süre toplamına dahil ettiği belli olmayan Harem-sirkeci arasında çalışan
İDO’ya ait feribot taşımacılığının ise, güzergah ile hiçbir ilgisi yoktur, ayrıca bu taşımacılık da
daha çok araç taşımak için kullanılmaktadır. Dolayısıyla, DLH’nın 185 dakika verisi, ilgisiz ve
mesnetsizdir.
Sonuç itibariyle, güzergahın yanlış olmasına rağmen, güneyden giden Marmaray
güzergahının, yoğunlukla kuzeyde ve kuzeye doğru gerçekleşen yolculuklarda, “zaman
kısalığı(kazancı)” açısından tercih edeceğini düşünmek de mümkün değildir. Çünkü,
MarmarayProjesi mevcut güzergahın yolculuk süresini azaltmadığı gibi, aksine artırmaktadır.
İstanbul Trafiğine çözüm sağlamayacağı ortada olan Marmaray Projesi neden yapılıyor?
Bu sorunun cevabını, eski sömürgecilik anlayışının bir ürünü olan “imtiyaz
demiryolculuğunun”, günümüzde değişen adında yani “yeni sömürgecilik” anlayışında bulmak
mümkündür.
Bir zamanlar, Max Weston Thornburg, ABD Generali George Catlett Marshall,
Amerika Federal Yollar Teşkilatı Genel Müdür Yardımcısı M.G. Hilts, Truman Doktrini,
Amerika Chester Projesi ile gerçekleştirilen sömürgeci anlayışın bugünkü tezahür şekli; “Booz
Allen and Hamilton Raporu”, “Euromed Raporu”, “CANAC Raporu” ve Haydarpaşa Port, Z-
Port, Bostancı, Maltepe, Salı Pazarı(Kadıköy),Sirkeci, Yedikule Kentsel Dönüşüm projeleri(ve
bir yolla bağlantısı olan İstanbul’daki diğer kentsel dönüşüm projeleri), Dress and Sommer
firmasıdır. Yeni sömürgecilik anlayışı, bu raporlar, firmalar, kişiler ve projelerle
dayatılmaktadır. Ve bu dayatmanın merkezine de Marmaray Projesi oturmaktadır.
Bu bir iddia yada yorum değildir, çünkü gerek iptal edilen ancak fiilen uygulanan
1:100.000 planda, MİA, hizmet alanı, kongre, turizm alanları vb. adlarla ifade edilen bölgenin,
en büyük parçası Marmaray güzergahı üzerindedir, gerekse de TCDD ile İstanbul Büyükşehir
Belediyesi arasında imzalanan protokole göre; “Yunus, Kartal, Maltepe Gar ve çevresi,
Bostancı, Erenköy, Fenerbahçe, Söğütlüçeşme, Haydarpaşa, Altunizade, Sirkeci, Yedikule,
Yenimahalle, Zeytinburnu, Bakırköy, Yeşilköy, Halkalı, Bahçeşehir” gar ve istasyonlarının
arazileri ile birlikte belediyeye devredilmesi ve kentsel dönüşüm alanları olarak tasarlanması
planlanmıştır.
Bir araç olarak kullanılan Marmaray Projesi ile ilgili olarak “neden yapılıyor”
sorusunun cevabı da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü Marmaray projesi; Kentsel
Dönüşüm(Yağma) için planlanmıştır.
Yazımızın başından beridir dile getirdiğimiz veriler ışığında Marmaray Projesinin bir
ulaşım projesi olmadığı, aslen kentsel dönüşüm projesi olduğu ortaya çıkmaktadır. Halkın raylı


Page 17

taşımacılık ile ilgili 100 yılı aşkın beklentileri sömürülerek ortaya atılan Marmaray projesi;

kentsel dönüşüm(yağma) projelerine arazi temin etmek için tasarlanmıştır.
Marmaray projesi ile hedeflenenler özet olarak sıralanırsa;
-Kentin bir avuç zengine yağmalatılmak istenmesi sürecinde, arazi temini için bu proje
tasarlanmıştır. Projenin yapısı bahane edilerek, hatların devredilmesiyle demiryolu
gayrimenkul ve arazilerine el konulması ve yağmalatılması hedeflenmektedir.
-Vitrin projesi olması itibariyle, siyasi ve ekonomik rant elde edilmesi
hedeflenmektedir.
-Demiryolu taşımacılığının, İstanbul ile diğer şehirler arasında yapılan bölgesel ve
şehirlerarası taşımacılığının bitirilmesi hedeflenmektedir.
-Projeyle, hedef “insan” olmayıp, ticaret ve rant alanları arasında geçiş
hedeflenmektedir.
-Proje iddia edileni karşılayamayacağından, yeni karayolu projeleri, 3.köprü ve lastik
tekerlekli tüp geçit gibi karayolu yanlısı politikalar için bahane olarak kullanılacaktır.
-Haydarpaşa Limanının kapatılmasıyla, kentin doğu-batı yakalarında kurgulanan özel
lojistik bölgelerindeki belirli çıkar gruplarına, rant alanlarının açılması hedeflenmektedir.
-Projenin sonucu itibariyle ölü olması nedeniyle, hayata geçirilmek istenen karayoluna
yönelik harcama ve dolayısıyla çıkar gruplarına kaynak aktarımı hedefli politikaların önünün
açılması hedeflenmektedir.
-İstanbul’un kentleşme sürecinde ana etken olan ulaşım sisteminin, bu tip karşılığı
olmayan projelerle daha da bozulmasıyla, kent üzerinde oynanan rant oyunlarının önünün biraz
daha açılması hedeflenmektedir.
Kaynakça:
1-Ulaşımda Bilinçlendirme Programları-Prof.Dr.Cüneyt Ekler(İMO 7.Ulaştırma
kongresi-2007)
2-Ulaştırma Sistem Performansı Artırımına Yönelik Arazi Kullanımı Optimizasyonu
Ankara Örneği İnş.Yük.Müh. Berna Alaylı-Prof. Dr. Ayhan İnal(İMO 7.Ulaştırma
kongresi-2007)
3-İstanbul’da yolculuk hareketlerindeki son on yıldaki değişimlerin arazi kullanımı-
Ulaştırma ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmesi-Prof. Dr. Haluk Gerçek-Serap
ŞENGÜL/İMP(İMO 7.Ulaştırma kongresi-2007)
4-Trafik ve Ulaşım Konularında Hatalı Kanılar ve Gerçekler-Dr. İsmail Hakkı
Acar(İMO 7.Ulaştırma kongresi-2007)
5-Cumhuriyet Treninden Tanzimat Trenine-Yazar Ümit Sarısalan(2007)
6-Türkiye Ulaştırmasının Bölgesel Durumu-Mete Orer(İMO 7.Ulaştırma
kongresi-2007)
7- Trafik ve Ulaşım Konularında Hatalı Kanılar ve Gerçekler-Dr. İsmail Hakkı
Acar(İMO 7.Ulaştırma kongresi-2007)
8- Ulaşımda Bilinçlendirme Programları-Prof.Dr.Cüneyt Ekler(İMO 7.Ulaştırma
kongresi-2007)
9-Demiryolu Ulaşımı ve Haydarpaşa-Tugay Kartal/BTS İstanbul 1 Nolu Şube eski
Yöneticisi(Küreselleşen İstanbul ve Haydarpaşa-2005)
10-İBB’nin düzenlediği 1.Kentiçi Ulaşım Şurası Taslak Kitabı
11- Cumhuriyet Treninden Tanzimat Trenine-Yazar Ümit Sarısalan(2007)
12- İstanbul’da yolculuk hareketlerindeki son on yıldaki değişimlerin arazi kullanımı-
Ulaştırma ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmesi-Prof. Dr. Haluk Gerçek-Serap
ŞENGÜL/İMP(İMO 7.Ulaştırma kongresi-2007)
13-İstanbul Çevre Düzeni Planı ve Çevreye Etkileri-Gökhan Günaydın/Ziraat
Mühendisleri Odası Başkanı(TMMOB İstanbul Kent Sempozyumu-2007)


Page 18

14- İstanbul’da yolculuk hareketlerindeki son on yıldaki değişimlerin arazi kullanımı-

Ulaştırma ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmesi-Prof. Dr. Haluk Gerçek-Serap
ŞENGÜL/İMP(İMO 7.Ulaştırma kongresi-2007)
15- İstanbul’da yolculuk hareketlerindeki son on yıldaki değişimlerin arazi kullanımı-
Ulaştırma ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmesi-Prof. Dr. Haluk Gerçek-Serap
ŞENGÜL/İMP(İMO 7.Ulaştırma kongresi-2007)
16- İBB’nin düzenlediği 1.Kentiçi Ulaşım Şurası Taslak Kitabı
17- İBB’nin düzenlediği 1.Kentiçi Ulaşım Şurası Taslak Kitabı
18-Ulaşım Raporu-2006
19-Ulaşım Raporu-2006
20- İBB’nin düzenlediği 1.Kentiçi Ulaşım Şurası Taslak Kitabı
21-Karayolları Genel Müdürlüğü Web Sitesi
22- İBB’nin düzenlediği 1.Kentiçi Ulaşım Şurası Taslak Kitabı
23-TCDD Genel Müdürlüğü verileri
24- İBB’nin düzenlediği 1.Kentiçi Ulaşım Şurası Taslak Kitabı
25-TCDD Genel Müdürlüğü
26- İBB’nin düzenlediği 1.Kentiçi Ulaşım Şurası Taslak Kitabı
27- İstanbul’da yolculuk hareketlerindeki son on yıldaki değişimlerin arazi kullanımı-
Ulaştıma ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmesi-Prof. Dr. Haluk Gerçek-Serap
ŞENGÜL/İMP(İMO 7.Ulaştırma kongresi-2007
28-DLH Genel Müdürlüğü Web Sitesi
29- DLH Genel Müdürlüğü Web Sitesi ve TCDD Genel Müdürlüğü verileri